Tibet Çanağı ve Ses Terapisi

Binlerce yıldan beri Budist ritüellerinde kullanılan Tibetlilerin singing bowl dedikleri çanaklar meditasyonda, sesle terapide, şifa çalışmalarında ve mekândaki negatif enerjileri temizlemede kullanılır.

Ses çanakları Tibet, Çin, Japon ve Nepal şifa yöntemlerinden biridir ve çok eski bir gelenektir. Ses Çanakları içerlerinde bulunan metallerin özgün yapıları sayesinde sürekli bir pozitif titreşime sahip olup, Hintlilerin Vedalar kitabında yazılanlara göre tedavi amacıyla 4-5 bin yıl önce kullanılmaya başlandı. Bir adet ses çanağı üç ustanın işbirliğiyle yaklaşık 70-80 saat içinde hazırlanır, 7-16 farklı metalin karıştırılmasıyla dövülerek preslenir.

Ses çanaklarının elementleri altın, gümüş, bakır, demir, cıva, kurşun, kalay, çinko, nikel, kobalt, bizmut, antimon karışımı olabilir, karışıma göre ses ve etkileri değişir. Tokmak ile kâseye vurduğunuzda ya da çevresinde döndürdüğünüzde çıkan ses olağan üstü bir yankılanmaya sahiptir. Bu yankılanma bulunduğunuz yerdeki enerji titreşimlerini değiştirir.

Hindistan, Tibet, Nepal gibi Doğu ülkelerinde insanların titreşim yani seslerden oluştuğuna inanılır, yani insan sesin kendisidir. Çevresi ile uyum içinde yaşayan insan, yaşamını en iyi şekilde yönlendirir.

Tibet çanaklarından çıkan titreşimleri, gong seslerini sadece kulaklarda değil tüm bedende hissetmek hatta ağrıyan, hasta olan eklemlerin titreşimle zonkladığına tanık olmak inanılmazdır. Etrafa yayılan titreşimleri doğrudan hissedebilmek için zaman zaman bedenin değişik yerlerine konan çanakları, çıkardıkları sesleri meditatif durumda almak şifa için çok etkili olup, ses çanakları uygulaması ile rahatlama, derin gevşeme sağlanır, çanaktan çıkan ses ruhu titreştirir, gerginlikleri çözer, şifa enerjimizi ortaya çıkarır. Korkular, endişeler, olumsuz duygular, negatif istenmeyen enerjiler, travmalar serbest bırakılır, kişi onlardan tamamen kurtulur.

Tibet ses çanakları yaygın bir inanışa göre evrenin sesini yansıtırlar. Evrenin yaratılışı sırasında boşluk içerisinde oluşan ses, ses çanaklarının ortaya çıkardığı sestir.
1951 yılında Çin’in, Tibet’i işgali sırasında %90 yıkılan Tibet manastırlarından kaçan monklar, kutsal seramonilerinin ve meditasyonlarının önemli bir parçası olan bu çanakları da yanlarına almıştı.

Fakat Himalaya’lardan kaçış süreci çok zorlu olduğu için metal çanakları, Nepal ve kuzey Hindistan’daki pazarlarda satmak zorunda kaldılar. Tibetli monkların dua ederken, mantralar söylerken ve meditasyon yaparken kullandıkları bu çanakları, Tibet halkı yemek yemek ve su içmek için kullanıyordu.

Tibet çanaklarının gizemi yüzyıllardır tapınaklarda ve manastırlarda halktan saklanmıştı çünkü monklar meditasyona daldıklarında bu çanaklar sayesinde bazı sırlara erişebiliyorlardı. Onlara göre bu çanaklar iç dünyalarına dönüş için gerekli idi. Sesin ne olduğunu bilmek büyük bir güçtü. 5 duyumuz ile algılayamadığımız diğer varlıklar ile Tibet çanakları sayesinde iletişime geçiyorlardı ve bu yüzden sırlarını yıllarca saklamışlardı. Tibetlilerin, Himalaya’larda ki zorlu yolculukları sırasında geride bıraktıkları çeşitli boyutlardaki bu enteresan çanakların Asya pazarlarında belirmesiyle birlikte sırları da gün ışığına çıkmaya başladı.

Tibet çanaklarının, beyin dalgalarına yaptığı etkileri araştırıldığında çanakların ürettikleri frekansların beyin dalgalarını da etkilediği gözlemlenmiştir. Beyindeki bilgiler sinir hücrelerine iletilir ve sinir hücrelerinin dallarıyla bağlantı sağlarlar. Bu aktarım sırasında hücrelerin, elektro kimyasal özelliklerine iletişim sağlayan hızlı dalgalar oluşur. İnsan beyninde bulunan 10 milyar sinir hücresinin,100.000.000 bağlantı potansiyeli vardır.

Tibet manastırlarında yapılan ritüellerin asıl hedefi de çanaklarla, zillerle, gonklarla üretilen frekanslar yardımıyla insan beynindeki sınırsız potansiyeli harekete geçirip, sinir hücreleriyle daha fazla iletişime geçilerek farkındalık düzeyinin yükseltilmesidir.
Bir Tibet çanağına vurarak bir vibrasyon oluşturduğunuzda ana sesten başka armoniklerini de duyarsınız, yapıldıkları metalin materyaline göre çıkardıkları ana vibrasyon ve armonikleri değişir.

Ses ve müzik entstrümanları bir frekans kümesidir. Herhangi bir ses oluştuğunda bu ana sesin içine gömülü sonsuz vibrasyonlar vardır, bu seslere armonikler ya da doğuşkanlar denir. Armoniklerde bulunan çeşitli motifler ve değişken kuvvetler sesin renkliliğini belirler.

Tamamen aynı frekansta şarkı söyleyen iki sesin kendine özgü armonik yapısının farklılığı tıpkı DNA yapımızın ve parmak izimizin farklı olduğu gibi ayırt edilebilir. Aslında doğal olarak her ses harmoni ya da sesin rengi olarak ifade edilen pek çok frekansın bileşiminden oluşur. Beyaz ışığın spektrumun bütün renklerini oluşturması gibi ses de işittiğimiz gerçek çoklu ses harmonisidir. Vücudumuz, beynimiz ve özellikle kulaklarımız harmonilerin süptil etkilerine son derece duyarlıdır.

Müzik enstrümanlarının ezgilerinden oluşan seslerin içsel titreşimleri, bedende tamamen sessizlik durumundayken gözlemlenebilir. Eğer bir kişi, dış dünyada oluşan seslere kendini kapatırsa onların mırıltılarını kan dolaşımında, sonra kalp atışlarında duyabilir. Çok uzun süren konsantrasyon ve meditasyonlar ile bunu deneyimleyen monklar, seslerin içerisindeki gizli bu titreşimlerin organizmada yaptığı değişiklikleri keşfetmişlerdi. Duydukları bu sesleri büyük bir estetik ile Tibet müziğine de uyguladılar.

Bu frekanslar şarkı söyleme, vuruşlar, küt küt atma sesi, güm güm çarpma sesi, çınlama sesi, sızlanma sesi, boru sesi gibi seslerdi ve bunları manastırlarındaki orkestralarda kullandılar. Vuruşları davullarla, güm güm seslerini daha büyük davullarla, metalik sesleri zillerle, çınlayan sesleri çanlarla, inilti sesini shawms adı verilen obuaya benzer bir enstrümanla ve hışırtı sesini geniş spiral şeklinde olan bir deniz kabuğu ile çıkardılar.

Tibet monklarından birinin Tibet çanaklarının gizemiyle ilgili söylediklerine göre, bütün varlıklar ve her şey hatta ruhsuz varlıklar dahi sesten üretilmiştir. Her varlık ve her şeyin sesi vardır. Her an üretilen bu sesler, canlı varlıkların veya cansız şeylerin durumuna göre değişir. Ben Evrendeki her şey dans eden ve hareketleriyle sesler üreten atomların bir birleşimidir. Atomun içindeki her elektron, çekirdeğin etrafında dönerken yalnız yaratıcı değil yıkıcı vibrasyonlar da üretir. İnsanlarda böyle iradesi ile hem yaratıcı hem de yıkıcı vibrasyonlar üretir ki bunlar temizlenebilir ya da dönüşümleri frekanslar aracılığı ile sağlanabilir.

Evren, inanılmaz büyüklükteki bir yaylı enstrüman gibidir. Evreni oluşturan en küçük atomik yapılara kadar her şey birbirleriyle titreşim halindedir. Parçası olduğumuz Dünyamız sonsuz üst tonlardan oluşmaktadır ve her insan kendine özel bir titreşim yaymaktadır. Ayrıca bu görüş bütün evrenin nasıl birbiriyle bağlantılı olduğunu bize açıklamaktadır. Ziller, gonklar, çanlar gibi metallerle yapılmış birçok enstrüman armonikleri içinde barındırır.

Ana sesten oluşan armoniklerin sesleri yukarı doğru tizleşirken, frekansları da yükselmeye başlar. Armonikler ile yükselen frekanslar, bedende veya zihinde oluşmuş negatif etkileri dönüştürerek enerji alanını düzene sokar ve farkındalık düzeyini geliştirir.
Meditasyonu derinleştirmek için de kullanılan Tibet çanaklarından yayılan titreşimlerin, beyin dalgalarını Teta seviyesine indirdiği ve vücudun hücreleri arasındaki enerji bozukluğunu dengelediği belirlenmiştir. Çıkarttığı titreşimlerin frekansı ile sağ ve sol beyin arasındaki dengeyi sağlar.

Kirli ve tortularla dolu bir hortumdan su nasıl güzel bir şekilde akamaz ise bedenimizde de hem fiziksel hem ruhsal tıkanıklıklar olabilir, buna sebep de çevresel kirlilik, faydalı olmayan gıdalar, pis hava, stres, korku, endişe vs. gibi yaşamımızda olan istenmeyen faktörlerdir. Tibet çatağının yaptığı titreşimler bu kirli, tortularla dolmuş yerleri açar.

Titreşimler deri üzerindeki, kulak içindeki sinir uçları vasıtası ile beynin belli bölgelerine ulaşır, beyinden mutluluk hormonları ve ağrı kesiciler salgılanır. Çanaklardan yayılan ses titreşimlerinin beyin aracı ile bedene ulaştırılması ve ses titreşimlerinin vücuda işlemesi ile dengesi bozulmuş hücreler yeniden dengelenir, vücudun rahatsız bölümleri sağlığa kavuşur. İçimizdeki hekim devreye girer, şifalanırız.

Çanakları boyutlarına ve ses rezonanslarına göre iki gruba ayırabiliriz. Yin tipi olanların boyutları küçük, sesleri yüksek frekanslıdır. Bunlar vücudun üst kısmında, baş etrafındaki enerji merkezlerinde kullanılır. Yang tipi olan çanakların boyutları ise büyüktür ve derin sesler çıkartırlar. Duygusal ve fiziksel gücümüzü artırır, vücudun orta ve alt kısmında kullanılırlar. Ses titreşimi bedene girince organları doldurur ve vücudumuzun % 70’ini oluşturan suyu etkileyerek yapısal olarak iyi hale getirir. Her insanın enerjetik düzeyi kendine özgüdür. Hücreler organlar sadece o kişiye özgü farklı frekanslar içerir. Kimi organ sağlıklı iken kimi değildir.

Tibet çanağına su konduğunda ve çanağa vurduğumuz anda su hemen titreşmeye başlar. İşte vücudumuzun da neredeyse % 70 inin su olduğu kabul edildiğinde (en etkili iletken sudur) çanakların çıkardığı şifalı frekanslar anında hücreler boyutunda etki etmeye başlar. Şifa kendiliğinden gerçekleşir.Bu güçlü ses şifa terapisi sayesinde bir müzik aleti gibi insanlar da akord edilebilir.Titreşim vücudumuzda göle atılan çakıl taşının suda yarattığı dalga gibi tüm bedene yayılır, hücreleri rahatlatır, uyumlu hale getirir ve enerji verir.

Bu şekilde insan vücudunu oluşturan 100 trilyona yakın hücre şifa alır. Yapılan araştırmalarda, doğru ve doğal sesler bağışıklık, endokrin ve otonom sistemlerin sağlıklı işlemesini destekliyor. Doğal ve uyumlu sesler stresi azaltıyor ve vücutlarımızın dengeye dönmesini sağlıyor. Vücudumuzda bulunan suyun molekül yapısını, her bir hücremizde optimize ederek toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor.

Duke Üniversitesinde, vücudu akıl ve ruha bağlayan programlar ve çalışmalar, kanser tedavisini ciddi şekilde eklenmiştir. Hastalıklarda sesin iyileştirici olduğu kanıtlanmış, ses dalgalarının vücuttaki ağrı kesici etkisi ile tüm hormonları uyardığı tespit edilmiş, bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Özellikle Tibet çanaklarından çıkan ses titreşimleri keyif veren ve ağrıları dindiren bir etkiye sahiptir. Mutluluk ve davranış düzenleyici hormonlar olan serotonin, depamin ve oksitosini aktive eder. Tibet çanaklarının derin zihinsel etkileri de vardır.

Zihinsel karışıklıkları, odaklanma sorunlarını ve hafıza kayıplarını düzeltecek titreşimlere sahiptir. Bu çanaklardan çıkan sesler, beyinde Tetha frekansının oluşmasını sağlayarak, hareketli zihni susturur. Böylece huzur deneyimlenir. Theta frekansı ayrıca yaratıcılık frekansıdır. Zihin ve ruhun iyileşmesi için gerekli olan titreşimleri içerir, bedendeki yenilenme ve onarım mekanizmasını harekete geçirir. Eğer stresin tüm hastalıkların ana nedeni olduğunu düşünürsek, Tibet çanakları ile artan theta frekansı, stresi maniple ederek, hücresel ve sistematik bir iyileşme sağlar.

Dr Mitchell Gaynor, (director of Medical Oncology and Integratıve Medicine at the Cornell Cancer Prevention Center in NY), ses terapisini, Tibet çanaklarını, kristal canakları, dinsel şarkıları, mantraları, kanserli hastalar üzerinde uzun yıllardır kullanıyor. Dr Gaynor’a göre; “Eğer sesin titreşim olduğunu kabul ediyorsak, o zaman titreşimin fiziksel oluşumumuzun her parçasına etki ettiğini kabul etmemiz gerekiyor. Sadece kulaklarımızdan değil hücrelerimizden de algılıyoruz. Sesin fiziksel düzeyde şifa verdiğine bir neden derinden bize dokunması ve bizi duygusal ve ruhsal anlamda transforme edebilmesidir “diyor.

Dr Mitchell Gaynor’un ses titreşimleri üzerine yaptığı araştırmaların sonucunda çanaklar, kanser hücrelerinde bulunan ritimsiz hareketlere etki ediyor ve uyumlu transformasyon sağlıyor. Diğer bir araştırma ise California üniversitesi İnsan Bilimleri Enstitisü’nden geliyor. Bilim adamları Voyager 1 ve 2’nin kayıtlarını incelerken, Uranus’un halkaları tarafından üretilen seslerin gerçekte Tibet çanakları tarafından üretilen seslere yakın olduğunu keşfederler. Jüpiter’den çıkan sesler, yüksek frekanslı yunus balığının seslerine çok yakındır. Araştırmacılar kozmik titreşimlerin düzene girmeyi ve hücresel iyileşmeyi stumüle ettiğini söylüyorlar. Tibet çanakları rüya çalışmalarında deneklerin rahatlaması için kullanılıyor.

Bir astro-seismoloji uzmanı olan Prof. Kurtz ‘a göre; bütün bu dünyasal sesler davul, tibet çanakları vs. aslında dünyasal olmayan kaynaktan meydana gelirler. Prof. Kurtz “Seismoloji bizim objelerin içindeki titreşimleri incelememize izin verir. Biz bunu uzun yıllardır dünyada yapıyoruz. Mesela büyük bir depremden sonra dünya çan gibi çınlar ve ses dalgalarının nasıl dünyada dolaştığını, yol aldığını inceleyerek deprem hakkında bilgilere ulaşırız.

Yakın zamanlarda artık bunu yıldızlara da uygulamaya başladık” diyor. Bu teori aslında Pisagor’a yanı 2500 yıl öncesine gidiyor. Pisagor’a göre evren armoni üzerine kurulmuştur. Yıldızlar, gezegenler dönerken kendilerine özgü bir hum sesi çıkarır ve her gezegenin kendi müziği vardır. Bu müzik sadece Tanrıların ya da ölümsüzlerin dinleyebileceği bir iletidedir. Pisagor’a göre her 7 gezegen kendi notasını merkeze uzaklığına göre -ki bu dünyadır- üretir ve bu müzik her yerdedir (music of spheres, kürelerin müziği).

Düşünceni bırak