Aura, Çakra ve Meridyen Nedir?

AURA’NIN BİLİMSEL TARİHİ

Future Science adlı kitabında, John White, bize 97 ayrı isim altında aura olayına değinen, 97 farklı kültürün listesini sunar.
Tarihe göz attığımızda, Batı kültüründe ışıklı bir yapı şeklinde bulunan yaşamsal enerji olayından ilk bahsedenler arasında, Pisagor ve yandaşlarını görürüz (MÖ500). İnsan organizmasında bulunan, iyileştirici özelliği de olan bu, ışığın, çok sayıdaki etkisine ilk onlar dikkat çektiler.

XII. yüzyılın başlarında Boirac ve Liebeault adlı araştırmacılar, insanda başka insanlarla uzaktan iletişim kurmayı sağlayan bir enerjinin varlığını keşfettiler. Ortaçağ’da, Para-cclsus, bu enerjiye “Illiastre” adını verdi ve onun madde-güç ve yaşamsal güçten oluştuğunu ileri sürdü.

Gittikçe mükemmelleşen bilimsel araçlarla, Batılı araştırmacılar bu enerji alanını inceleme ve hatta ölçme imkanı buluyorlar. Daha önce gizemli ve büyücülükle ilgiliymiş gibi algılanan bu olay, şimdi bilim dünyasında yerini almaya başladı.

TIBBİ ARAŞTIRMALAR

1900 yılından beri birçok doktor, aura olayıyla ve onun insan vücudu üzerindeki etkileriyle ilgilendi. Aura’nın araştırılmasıyla çok sayıda hastalık teşhis edildi, doktorlar bu ilginç sonuçlara sebep olan olayı daha çok araştırmaya başladılar.

1911’de Dr. William Kilner, insanın enerji alanını (aura), renk filtreleri ve ekranlar yardımıyla inceledi. Öncelenen kişilerin vücutlarını çevreleyen bir ışık buğusu gördüğünü ve bunun yoğunluğunun, cinsiyete, zeka yapısına ve kişinin sağlığına göre kişiden kişiye değiştiğini gösterdi. Bazı hastalıkların aura üzerindeki düzensizliklerle kendini gösterdiğini fark edince bu zarın, genel görünümüne, rengine, dokusuna ve hacmine dayanan bir teşhis sistemi geliştirdi. Böylece sara, tümör ve apandisitin yanı sıra, histeri gibi psikolojik rahatsızlıkları da teşhis etti.

1900’lü yılların ortalarında Dr. George De La Warrve Dr. Ruth Brown, enerji alanını kullanarak uzaktan tanının, teşhisin ve tedavinin mümkün olduğu bir sistem geliştirdiler. Buna “radyonik” sistem denildi. 20. yüzyılın başında Freud’un meslektaşı ve psikanalist Dr. Wilhelm Reich da, enerji alanıyla ilgilendi ve ona “or-gon” adını verdi. Dr. Reich temel olarak, psikolojik veya fiziksel hastalıklarla orgonun hareketindeki düzensizlik arasındaki ilişkiyi inceledi.

Freud’un tekniklerini kullanarak, orgonun “engel”lerini kaldıracak bir psikoterapi metodu geliştirdi. Bunu yaparken eneri engelini kaldırdığında, insanın zihinsel ve duygusal engellerinin de kalktığını fark etti. Reich, deneylerini sürdürürken, devrinin en gelişmiş ilaçlarını ve elektronik araçlarını kullandı. Bunlarla, organik olan ya da olmayan tüm cisimlerin çevresinde ve gökyüzünde, hareket eden enerjiyi izleme imkanı buldu. Çok kuvvetli mikroskobu sayesinde mikrorganizmaların yaydığı enerjiyi bile izledi.

Dr. Dora Kunz, Dini Bilim Derneğinin başkanı, uzun yıllar doktorlarla birlikte çalıştı. The Spiritual Aspects of the Healing Arts adlı kitabında, enerji alanı durgun olsa da düzenli bir ritmi olduğuna ve insan vücudundaki her organın uçucu alanda temsil edilen bir ritmi olduğuna dikkat çekti. Bu değişik ritimler her organ arasında karşılıklı olarak hareket ederler.
Böylece, vücudun ışıklı alanının (aura), kişinin sağlık durumuyla ilgili doğru bilgiler verdiği sonucunu çıkarabiliriz. Çok sayıda “Ilımlı Doktor”, fiziksel olduğu kadar psikolojik açıdan da sağlığın uyumlu akımını oluşturacak kişinin enerji ritmini dengelemek için aura üzerine araştırmalara ağırlık vermiştir.

KİRLİAN FOTOĞRAFI

Semiran Kirlian (1978’de Sovyet Yönetiminden Liyakat Nişanı almıştır) isminde bir Rus tarafından keşfedilen Kirlian fotoğrafı, canlılar tarafından yayılan enerjinin (aura) saptanmasını sağlamıştır.

Bu konudaki en tanınmış örneklerden biri, ikiye bölünmüş bir yaprağın fotoğrafıdır. Kirlian’ın fotoğraf yaprağı tam olarak gösterir. “Eksik” parçanın enerji alanı (aura), bütün olarak bulunmaktadır. Bu olay, bir uzvunu kaybetmiş olan kişinin, hâlâ o uzvunun varlığını canlı olarak “hissetmesini”, soğukluk, uyuşukluk hislerinin kaybolmamasını anımsatır. Fiziksel bir parça eksik bile olsa, uçucu alan onu tam olarak gösterir.

Kirlian fotoğraflarının aynı şekilde, önce tam sağlıklı ardından stres altındaki varlıklar üzerine çekilmiş örnekleri de vardır. Aura’ları fark edilebilir şekilde değişmiştir. Bu araştırmalar, enerji alanlarımızın yorgunluk, halsizlik, hastalık veya olumsuz ruhsal durumlarda önemli şekilde değiştiğini göstermiştir.

Enerji alanlarımız (aura), uyum içinde titreşmediği zamanlarda, hastalık tehlikesi oluşur. Hastalık = uyumsuzluk. Burada, enerjimizi tanımak ve onunla çalışmak; en önemli belirtileri, onlar ortaya çıkar çıkmaz saptamak ve hemen iyileştirmeye çalışmak açısından çok büyük önem taşır.

Enerji alanımızı, düşüncelerimiz, olumlu hayaller, yoga, meditasyon, solunum vs. gibi alıştırmalarla önemli ölçüde değiştirebiliriz. Yine tekrarlıyorum, yaşamımızı kendimize uygun bir şekilde yaratmanın engin olanağına sahibiz.

AURA’NIN YEDİ BÖLÜMÜ

Araştırmacılar auranın, yedi farklı tabakaya bölünmüş olduğunu gözlemlemişlerdir. “Kılıf” diye anılan bu tabakalar, fiziksel gövdenin çevresinde, ona işlemiş bir şekilde bulunurlar. Bu kılıflar, fiziksel gövdeden uzaklaştıkça, birbirlerine daha da işlerler ve oluşturdukları yapı, gittikçe daha saf, daha rafine olur, titreşimleri içine işledikleri ve çevreledikleri gövdeye göre daha da artar. Bu tabakaların her biri, iç organları, kandamarları olan fiziksel vücut şekillerini taşırlar. Bunun yanı sıra, her bir aura gövdesi, yeri, rengi, parlaklığı (ışıldaması), şekli, yoğunluğu, akıcılığı ve görevi doğrultusunda birbirinden ayrılır.

Bu yedi gövdeden ilk sırada bulunanlar, daha yoğun ve daha kolay görülebilir durumdadırlar. Daha önemli gövdeleri fark edebilmek için “görüşümüzü” geliştirmemiz gerekir.

A ) İnsan bedeni sahip olduğu enerji sisteminin, 3 temel bileşenin sentezinden meydana gelmiş olduğu kabul edilir.

• Enerji bedenleri, auralar veya sübtil bedenler, çakralar, enerji merkeleri veya kapıları ve meridyenler, Nadi’ler ya da enerji kanalları olarak adlandırılır.

İnsan vücudu, birden fazla bedenin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bedenlerimizden ilki çıplak gözle görülüp, et ve kemikten meydana gelen, fizik dünyada kullandığımız, ölümlü olan kabuk da diyebileceğimiz, fizikse bedenimizdir. Bundan başka enerji ile beslenen ruh, can veya enerji beden dediğimiz ölümsüz olan bir diğer bedenimiz vardır ki bunun adı aura dır. Tüm canlıları çevreleyen bir enerji kalkanıdır.

Auranın 7 kattan geldiği kabul edilir. Her katman vücudun değişik yerlerinde ama orta kısmından geçen çizgi üzerinde bulunan 7 ana çakra ile bağlantılıdır. 1. Katman 1. Çakra ile 7. Katman 7. Çakra ile özellik ve etkileri açısından büyük benzerlikler gösterir.7 aura katmanında şu bedenler bulunur.

  1. Eterik Beden
  2. Duygusal Beden
  3. Mental Beden
  4. Astral Beden
  5. Eterik Şablon
  6. Göksel Beden
  7. Karmik Banka

B ) Enerji beden aurada 7 tane ana enerji merkezi bulunur, bu enerji merkezlerine çakra denir. Çakra Sanskritçe’ de tekerlek veya çark anlamına gelir. Bir enerji merkezi, bir girdap, enerji devinimini sağlayan bir deliktir. Görevleri evrensel enerjiyi alıp, bedenin kullanabileceği frekansa dönüştürmektir. Çakranın kalbi sayılan ucu, aldığı yaşam enerjisi Kİ yi vücuda dağıtır.

Çakralarda blokajlar oluşup akış kesildiği zaman bedendeki salgı bezleri ve onlara bağlı organlar fonksiyonlarını tam olarak yapamazlar ve fiziksel bedenimizde hastalıklar oluşmaya başlar. Çakraların görevi evrensel Kİ enerjisini yönlendirerek fiziksel vücudun canlandırılmasına yardım etmek, bilinçlenmemizin değişik yönlerini gelişmesini sağlamak ve enerjiyi değişik aura katmanları arasında taşımaktır.

Birinci Çakra ( Kök Çakra )
İkinci Çakra ( Hara Çakrası )
Üçüncü Çakra ( Solar Pleksus veya Karın Çakrası )
Dördüncü Çakra ( Kalp Çakrası )
Beşinci Çakra ( Boğaz Çakrası )
Altıncı Çakra ( Üçüncü Göz Çakrası )
Yedinci Çakra ( Tepe Çakrası Taç Çakrası )

C ) Japonların Kİ, Çinlilerin ÇHİ, Hintlilerin Prana, Tibetlilerin Lung gom ve bizim yaşam enerjisi diye adlandırdığımız hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan enerji o tek olan yaratanın bize hediyesidir. Yaşam enerjimiz vücudumuzda kendine ait yollar kanallar boyunca akarak tüm hücrelerimize kadar uzanır. Bu kanallara meridyenler diyoruz. Meridyenler Kİ enerjisinin vücuttaki geçiş yollarıdır. Vücudumuzda 6 ana meridyen vardır.

A)Ana Meridyenler:
Karaciğer Meridyeni
Pankreas ve Dalak Meridyeni
Mide Meridyeni
Safa kesesi Meridyeni
İdrar torbası Meridyeni

B)İkincil Meridyenler:
Akciğer Meridyeni
Kalın bağırsak Meridyeni
İnce bağırsak Meridyeni
Kalp Meridyeni
Kalp dış zarı Meridyeni
Üçlü ısıtıcı Meridyeni
C)İdare Meridyeni

D)Oluşum Meridyeni

ENERJİ YUVALARI

Bizler tümüyle enerji uzayımızın içindeyiz. Böylece içinde duruma göre kendimizi iyi ya da kötü hissedeceğimiz küçük yuvalar yaratırız. İnsanların ürettiği alanları hissetmeye çalışın. Bu izlenimler sayesinde, onların özellikleri, düşünce yapıları, bilinç düzeyleri hakkında bilgi sağlama avantajını elde edebilirsiniz. Bir odaya girer girmez, içerden yayılan enerjiyi “hissetmeye” zaman ayırın.

Ne hissettiniz? Kalmak mı, gitmek mi istiyorsunuz? Aynı deneyi genel bir yerde, örneğin bir lokantada yapın. Nasıl hissediyorsunuz ? Rahat mı, gergin mi ?

Çevremizi saran değişik kalitedeki enerjileri hissetmeyi öğrenmenin, kendimizi anlama konusunda büyük yardımı dokunur. Yaşam kalitemizin söz konusu olduğu durumlarda daha seçici olacağız. Yüksek kalitede bir yaşam tarzı, büyük bir servet sayesinde değil, sadece kendimizi tanımak ve çevremizde olmasını istediğimiz enerjileri seçmekle olur.

Birer enerji şekli olduğumuzu kavradığımızda, neden bazı insanların yanında kendimizi rahat hissedip, bazılarının yanında kalmaya bile dayanamadığımızı daha iyi anlayabiliriz. Neden çocuklar, kendilerini güvende hissetmediklerinde annelerine sarılırlar?

Annenin aura’sına girerek kendilerini daha rahat hissedecekleri için olabilir. Bu açıdan, tümüyle güvende olarak, kendilerini çevreleyen dünyayı izleyebilirler.

Düşünceni bırak